30 Aralık 2013 Pazartesi

Aşkın Gözyaşları I-II-III

Kitap Adı:  Aşkın Gözyaşları-Tebrizli Şems
                   Aşkın Gözyaşları II-Hz. Mevlana
                   Aşkın Gözyaşları III-Kimya Hatun

Yazar: Sinan Yağmur

Yayınevi: Karatay Akademi Yayınları

 Sayfa Sayısı:  792 (toplam)

Benim Puanım:  6/10

Aşkın Gözyaşları’ nın Konusu

Hz. Mevlana’ nın hocası olarak tanıdığımız Tebrizli Şems, Hz. Mevlana ve Hz.Mevlana’ nın kızı, Tebrizli Şems’ in eşi Kimya Hatun... Görüşleri, bakış açıları, Allah aşkıni anlatan kitaplardan oluşuyor seri. Genel olarak bu kişilerin hayatını anlatmaktan ziyade, hayatlarına dokunup geçip daha çok bazı hikayeler üzerinde duruyor. %100 tasavvuf içeriğine sahip olduğu da söylenebilir.

Kitap nasıl ilerledi?

İlk kitap olan Tebrizli Şems’ e başlarken açıkçası neyle karşılaşabileceğimi bilmiyordum. Kitabı elime alırken sadece yazdığı mısraları, söylediği sözleri severek okuduğum Mevlana’ nın hocası olan kişi hakkında bilgi edineceğimi sanıyordum. Açıkçası kitap benim için çok zor ilerledi. Ama tanımadığım daha önceden bilgi sahibi olmadığım bir kişi hakkında olduğu için öyle düşündüm.

Ardından Hz. Mevlana ve Kimya Hatun’ u okumaya daha hevesli başladım, çünkü değer verdiğim kişilerdi. Ancak okurken kendimi bu kişilerin hikayesinden çok Allah aşkı için yapılanları okurken bulduğum hissine kapıldım. Yani ben bu kişileri değil bu kişilerin yazar tarafından toparlanmış cümlelerini, düşüncelerini okuyordum. Açıkçası bu durum beni mutlu etmedi ve kitaplar genel olarak yavaş ilerledi.

Kitap bana ne kattı?

Kitap bana bilmediğim Mevlana’ ya ait güzel sözler, mısralar kattı. Bunun dışında her çok satılan kitabın bana hitab etmediğini kattıL


Ayrıca Kitap Şenliği’ nde son kategori olan bir seriden 3 kitap okuma kategorisini bitirerek, 40 puan kazanmama yardımcı oldu J

11 Aralık 2013 Çarşamba

Bülbülü Öldürmek

Kitap Adı: Bülbülü Öldürmek / To kill a Mockingbird
Yazar: Harper Lee
Yayınevi:Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı:  320
Benim Puanım: 9 / 10

1961 Pulitzer ödülü kazanmı ardından da 1962 yılında yayınlanan filmi ile de Altın Küre ve 3 Oscar ödülünü kazanmış bir kitap. Kitabın yazarı olan Harper Lee' nin ilk ve son romanı. Romanın genel olarak konusunu oluşturan önyargılı yaklaşım ve sözde eşitlik, adalet kavramları bir çocuğun gözünden anlatılmakta. 

Bülbülü Öldürmek Konusu

Kitabın geneli Scout adında küçük bir kızın ağzından anlatılıyor. Ancak bana göre kitabın asıl kahramanı Scout' un babası olan Avukat Atticus Finch. Atticus' un bir zencinin davasını alması üzerine kurgulanıyor kitap. Öyleki beyaz bir insanın bir zencinin davasını alması tamamen saçmalık gözüyle bakılıyor. Çünkü söz konusu dava bir beyaz kıza edilen tecavüz davası. Herkesin tüm kasabanın gözünde zenci kesinlikle haksızdır, ikinci sınıf insandırlar ve her şeyi yaparlar. Ancak Atticus bunları düşünmeyen hoşgörülü daha da güzeli hümanist bir insan ve elinden geldiği kadar tüm benliğiyle bu davayı savunmaya çalışıyor. Scout, abisi ve arkadaşlarının da desteğiyle tabi...

Kitap nasıl ilerledi?

En başında beklentim azdı açıkçası onca ödüle rağmen, ama okudukça kitap aktı gitti adeta. Keşke bitirme tezim olmasaydı da daha kısa sürede bitirseydim kitabı dedim. Kitabı bitirip yanıma koyduğumda gerçekten kazanımlarım olduğunu farketmiştim.

Kitap bana ne kattı?

En büyük katkısı insanlara önyargılarla yaklaşmanın aslında karşımızdakinin hayatında nelere yol açabileceğini anlamam. Ardından eşitliğin insanların görüşleri ve önyargılarına kadar olduğunu anlamam oldu. Hatta bana katkısını kısaca kitapta geçen şu cümleyle açıklayabiliriz "İstediğiniz kadar şakrakkuşu vurabilirsiniz ama bülbülü öldürmek günahtır, bunu asla unutmayın."

Diğer bir katkısı ise Okuma Şenliği Kış için 10. kategoriyi tamamlamış ve 25 puan daha kazanmış olmam. Şimdiye kadar o kadar geride kaldım ki, bu puanlara ihtiyacım var :)

Altı çizili yerler...


"Jem kar sıcak!"
" Hayır değil. Çok soğuk olduğu için sıcak gibi geliyor. Yeme Scout . Boşa harcıyorsun. Bırak yağsın."
"Ben üzerinde yürümek istiyorum ama!"
"Bak ne diyeceğim: Gidip Bayan Maudie' nin bahçesinde gezelim."

Jem, ön avludan geçti. Ben de ardından gittim. Tam Bayan Maudie' nin evinin önüne gelmiştik ki, bizi Bay Avery durdurdu. Pespembe bir yüzü ve kocaman bir göbeği vardı.

"Bak ne yaptınız?" dedi. ""Ne zamandan beri kar yağmıyordu. Sizin gibi yaramaz çocuklar mevsimlerin değişmesine neden oluyor."

Eğer yaramazlıklarımızın karşılığı olarak kar yağdıysa, günahın o kadar da kötü olmadığına karar verdim.
"

4 Aralık 2013 Çarşamba

Cehennem-Dan Brown

Kitap Adı: Cehennem / Inferno
Yazar: Dan Brown
Yayınevi:Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı:  576
Benim Puanım: 8 / 10

Amerikalı yazar olan Dan Brown tarafından yazılan Cehennem 2013 yılında yayınlandı. Cehennem yazarın altıncı, Robert Langdon serisinin ise dördüncü kitabıdır. Kitabın bir kısmı –hatta hemen hemen neredeyse yarısı İstanbul’ da geçiyor. Kitaba bu derece sarılabilmemin bir nedeni de bu olsa gerek.

Cehennem’ in Konusu

Bir Dan Brown klasiği adeta. Kitabın baş kahramanı ünlü simge bilim profesörümüz Robert Langdon. İtalya’ nın Floransa kentinde başlayıp Venedik şehrine uzanan oradan İstanbul’ a kadaruzayan bir roman. Konunun her uzandığı yerde bir sanat tarihi, bir mimari örtü betimlemeleri yapılmış. Öyle ki bazı yerlerde anlatılan ince detaylar okurken boğuyor bile denilebilir.
Bu kez çözülmeye çalışılan konu bir genetik uzmanı olan ve 100 yıl içinde aşırı artan nüfustan dolayı insan ırkının sonu geleceği görüşünü savunan bir bilim adamının, dünya nüfusunu azaltmak ve insanoğlunu tükenmekten kurtarmak için hastalık virüsünü yaymasını engellemek.
Daha fazla detaya girmek istemiyorum konu birbirine aşırı bağlı çünkü J

Kitap nasıl ilerledi?

Kitabın kurgusu çok güzeldi. Aksiyon şehirlerin tarihi dokusuyla o kadar içiçe anlatılmıştı ki kitap akıp gitti, kısa sürede bitirdim. Ancak daha önce de belirttiğim gibi mesela İtalya’ da geçen olaylarda tarihi eserlerin anlatımında çok kendimi içinde bulamadım, sıkıldım. Çünkü betimlemeleri anlayabilmek için –daha önce oraya gitmediğimden- sürekli internetten fotoğraflarına bakıp kitaba geri dönmek zorunda kaldım. Bu da kitaba tam kendimi kaptırmışken, uzaklaşmama sebep oldu. Ama Dan Brown yine de kendini bir şekilde hayran bıraktı.

Kitap bana ne kattı?

İtalya ve Türkiye’ de birçok tarihi eser ve sanat adına yerler tanıtılmış. Görmediğim birçok yeri kitabı daha iyi anlamak adınainternetten bulup bakmak açıkçası bilgi kazanımımı arttırdı. Aynı şekilde İstanbul’ da gidip gezdiğim yerlerin bilmediğim yönleri olduğunu farkettim açıkçası biraz da utandım L

Bunların dışında resmen kitabı okurken kendim koşup yorulmuşum gibi kafamı dağıtmamda on numara yardımcı oldu.

Ayrıcaa bu kitabı okuyarak Okuma Şenliği için ilk kategorimi de tamamlamış oldum :)

Altı çizili yerler

Burası ikiye bölünmüş bir dünya, karşıt görüşlerin şehriydi: Dindarlarla laikler, eskiyle yeni; Doğu’yla Batı...Avrupa ile Asya arasındaki coğrafi sınırda duran bu ebedi şehir, gerçekten de Eskidünya’ dan daha da eski bir dünyaya uzanan bir köprüydü...

İstanbul.

1 Aralık 2013 Pazar

Oblomov : "Tembelliğin Simgesi"

Kitap Adı: Oblomov

Yazar: İvan Gonçarov

Yayınevi:Türkiye İş Bankası Yayınları

Sayfa Sayısı: 619 Sayfa

Benim Puanım: 7 /10

Oblomov’ un çıkış noktası 1849 yılında yayınlanan bir dergide Gonçarov’ un imzasını taşıyan “Oblomov’un Rüyası” dır. Ardından yazar 1857 senesinde Oblomov adlı eserini bir ay gibi kısa bir sürede tamamlıyor. Oldukça kısa bir sürede yazılan bu roman için Gonçarov’ un “ Bu büyük romanın bir ay içinde yazılması belki de imkansız görünür. Ama unutmayın ki, bu eseri yıllarca kafamda taşıdım ve onu sadece kağıda geçirmek kalmıştı.”  Sözü bana “Başlamak, işi bitirmenin yarısıdır.” Sözünü hatırlattı.

Bir de Gonçarov’ un literatüre kazandırdığı “Oblomovluk” kelimesi var. Sanırım kitabı okumayanlar dahi bu kelimeye biraz olsun aşinadır.



Oblomov’ un Konusu

Oblomov, -kitabın adından da anlaşılacağı üzere- baş kahramanımız, adeta tembelliğin bir simgesi. Oblomov, babasından miras kalan çiftlik ve kendisi adına çalışan yaklaşık 300 köylüsü olan bir Rus soylusu.  Oblomov’ un can dostu, hatta bana göre çevresindeki en iyi adam olan Ştoltz ise bir Alman’dır. Tanıştıkları günden beri Oblov’ un bir şekilde arkasını toplamış, başı sıkıştığı durumlarda imdadına yetişmiştir. Oblomov’ un aksine, Ştoltz hayatta daima çalışmayı kendisine amaç edinmiş, çalışkan, başarılı ve zeki bir kişidir. Öyle ki Ştoltz, Oblomov’ u bu tembellikten ve tembelliğinin neden olduğu durumlardan kurtarmak için çok uğraşmıştır. Kitabın bir diğer karakteri ise Olga. Oblomov’ un hayatı boyunca aşkı tattığı, uğruna kendini değiştirmeye başladığı kadın. Ancak Oblomov tembelliğinden aşkı bile yaşayamıyor.

Kitap nasıl ilerledi, bana neler kattı?

Bu kadar sayfa kitap hele bir klasik nasıl biter demeyin. Denedim onayladım bir haftada su gibi akıp gidiyor. Her kitabı okumaya başladığımda kalktığımda kaç sayfa okuduğumu gördükçe kendime hayret ettim resmen.

Bana ne kattığına gelirsek, ciddi anlamda tembelliğimin üzerinde olduğu bir dönemde bu kitabı iyiki okumuşum. Tembelliği abartmanın hayatı kaçırmaya neden olabileceğini, insanın hayata dair bir amacının olması gerektiğini bana bir kez daha anlattı. Kitabın anlatımı o kadar yumuşaktı ki, sanki gözlerimin önünde Oblomov bunları yaşadı ve ben de izledim.

Bana başka bir katkısı da daha önce hiç okumadığım Rus Edebiyatı’ nı hayatıma kazandırdı.  Sanırım bu edebiyat türüne güzel bir başlangıç yaptım.

Ayrıca Okuma Şenliği Kış 2013 ‘ te okuma listemde 4. Kategori için(600 sayfadan uzun bir kitap okuyanlara) bulunan Oblomov, bana 15 puanı kazandırdı :)


Kitaptan Alıntı

İçinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenekler olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki, onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı; belki çoktan ölmüş, ya da bir dağın derinliklerindeki altın gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydı. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki... Sanki dünyanın ve hayatın ona verdiği nimetleri birisi çalmış ve yine kendi ruhunun derinliklerinde bir yere gömüp bırakmıştı. Sanki bir güç onu hayat meydanına atılmaktan, iradesini ve zekâsını alabildiğine açılıp harcanmaktan alıkoyuyordu. Sanki gizli bir düşman, daha yola çıkarken onu ağır eliyle yakalamış, insanlığın doğru yolundan uzaklara fırlatmıştı...