30 Ekim 2014 Perşembe

Sırça Köşk- Sabahattin Ali

Kitap Adı: Sırça Köşk

Yazar: Sabahattin Ali

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sayfa Sayısı: 152 sayfa

Benim Puanım: 10/10

Okuma Şenliğinde: “9. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.:Sırça Köşk-Sabahattin Ali / YKY / 152 sayfa”    
      
Bu kategoriye kirap ararken Türk yazarlar önceliğim oluyor bir süredir. Listede Sebahattin Ali’ yi görünce de şaşırmadım değil. Kendisi Kürk Mantolu Madonna ile tanıdığım ve bu kitabın dışında başka kitabını okumadığım bir yazar. Ancak kendisini o kadar sevmişim ki tek bir kitabı ile, nasıl yasaklanır kitabı demekten kendimi alıkoyamadım. Ardından hem yazara hem kitabın yasaklanmasına ait ağzımı açık bırakacak kadar traji komik bir nedenler silsilesi gördüm.

Kitabımız 1947 yılında yayınlanmış, kitabın içi öyküler ve masallar olarak iki bölümden oluşuyor. Sırça Köşk, kitabın en sonunda masallar bölümünde yer alan altı sayfacıktan oluşan bir masal. Masal vealtı sayfa olmasına bakmayın, kendisi dönemin hükümetini kastettiği düşüncesi ile  kitap toplatılmış ve bu masal kitaptan çıkartılarak yeniden basılmış. Araştırdığım kadarıyla o dönemlerde Sebahattin Ali’nin fikirleri bazı kesimleri rahatsız ediyormuş, bu nedenlebu kitap başka bir imza ile yayınlansaydı kitapların toplatılmasına kadar gitmeyeceğine dair savlar da var. Yani kitabın daha doğrusu öykünün yasaklanma sebebinin biraz da yazara karşı bir tutum var gibi gözükmektedir. Zaten kitap yayınlandıktan 1 sene sonra 1948 yılında yazar öldürülmüş.

Peki bu yasaklanan öykü neler anlatıyor?

Üç boş gezenin boş kalfası arkadaş çok çalışkan, kendi kazandıklarını kendileri yiyen,aracısız alışveriş yapan dahası aralarında sorun olmayan insanların yaşadığı bir şehirdeki insanlara çalışmadan nasıl kendilerini kabul ettirebileceklerini düşünürler.  En sonunda üç arkadaşın elebaşısı olan arkadaş bir plan öne sürer. Plana göre üç arkadaş şehrin pazarına dağılırlar ve gezinirken sürekli “Allah Allah ne kadar tuhaf şehir...” diye söylenmişler. En sonunda bir yerli dayanamamış sormuş “Neden böyle söylersiniz?” diye.  Elebaşısı da anlatmaya başlamış, bu kadar güzel bir memleketin nasıl olur da Sırça Köşk’ ü olmazmış, oysa diğer bütün şehirlerin, kasabaların varmış. Halk diğer kasabalardan, şehirlerden geride kalmış olmamak için üç kafadara Sırça Köşk için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyor. Ardından başlıyorlar köşkün yapımına, bir kat tamamlandıktan sonra bu katın yeterli olacağını söyleyip, artık sadece yemek içecek göndermelerini ve Sırça Köşk’ e yardımcı elemanlar alınması gerektiğini söyledi. Öyle ya bir kasabanın ihtişamı Sırça Köşk’ teki hizmete, köşkün büyüklüğüne, şatafatına bağlı değil midir? Zamanla köşke katlar çıkılmaya başladı, halk köşke yemek götürmekten yetişemez, geçinemez oldu. Ne zaman halktan birkaç kişi sorgulayacak olsa hepsine geçerli cevap veriliyor. Ancak bir gün öyle bir an geliyor ki, Sırça Köşk’ ten konuşuyor elebaşları; halkın getirdiği koyunlardan halka da ayırdıklarını ve onlara dağıtacağını söyleyip, bütün halka içinde beyin, dil, göz olmayan koyun kellelerini veriyor. Sonunda halktan biri elindeki kelleyi Sırça Köşk’ e atıp, o yıkılmaz, güçlü sandıkları Sırça Köşk’ ün camlarını kırıyor. Bunu gören halk köşkün de yıkılabileceğini görüp isyan ediyor ve köşkü ortadan kaldırıyor.

Kitap bana neler kattı?

Kitap bana Eskişehir-İstanbul yolumda eşlik etti. Keyifle okuduğum bir kitap oldu. Bir de şenlikten kazandığım 10 puan da cabası J

Altını çizdiklerim...

Aslında sadece kitabın son cümleleri bence yeterli:


“Günün birinde nasılsa böyle bir Sırça Köşk kurulursa, onun  yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini yok etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder